Sabah her zamanki gibi zorlanarak kalkmıştım. Çalar saatimi susturayım diye yere düşürdüten sonra kalktım. Sürünerek giyindikten sonra okul çantamı aldım. Koridorun sonundaki banyoya gidip saçlarımı taramaya çalıştım. İmkansız. Dolaşıklığı görülmesin diye hemen at kuyruğu yapıp aşağı indim.
Hımm...Annem kahvaltıyı hazrılamamıştı. Hemen onlar için sofrayı kurudum ve bir elma dışarı çıktım. Servis yine beni almadan gidiyordu.
''Heyy!Bekleyin!Lütfen!'' servise koşarak yetişmeye çalıştım ama olmadı. Babam bir seyehate gittiği için beni okula bırakamayacaktı da.
Oflayıp puflayıp yürümeye karar verdim. Hava bu aralar kapalıydı ve bu benim moralimi bozuyordu. Bir de ilk defa okula yürümenin sıkıntısı vardı tabii.
Yürümeye başlarken yağmur çiseliyordu.
''Harika!'' dedim havaya bakıp.''Günüm daha nasıl kötü olabilirdi ki?''
Yakında bunun cevabını öğrenicektim.
Yürürken terk edilmiş sabun fabrikasının önünden geçiyordum. Servisle gelirken görmüş ama dikkat etmemiştim. Eğer içeriden gelen boğuk çığlık sesleri duymasaydım umrumda da olmayacaktı. Bakışlarım yürüdüğüm yol ve fabrika arasında gidip geldi.Doğru olan şeyi yapmam gerekiyodu değil mi? Aslında doğru olan şey oradan hemen uzaklaşmakmış...
Hızla fabrikanın içine girdim. Sesler yakınlaşıyordu. Sonunda küçük bir odada durdum.
''Bırak beni!'' diyordu küçük çelimsiz bir çocuk. Bana eski bir anımı hatırlatmıştı görüntüsü.O kadar benziyordu ki...
''Anlaşmayı biliyorsun,bana paranı ver benden seni bırakayım,klasik işte.'' dedi onu tutan ve benim iki katım olan bir kız. Tam bir kabadayı tipi vardı. Sert bir yüzle çocuğa bakıyordu. İkisi de beni hala farketmemişti.
''Hey!Bırak onu da gitsin pis kabadayı!'' dedim kıza. Kız bana alaycı bir tavirla baktı. Tamam,pek güçlü birine benzemiyordum. Onun yanında güçlü birinden daha çok porselen bebeklere benziyordum.
''Ah,bırakmazsam ne yaparsın?'' Çocuğu biraz daha sıktı. İçimde birşeyler parçalanıyor gibiydi. Yüzümdeki ifadeye gülerek çocuğu kenara itti ve bana doğru yürümeye başladı.
''Ah,şimdi sıra sende küçük kız.''
'Uzak dur benden!'' gibi birşey söylemeyi planlıyordum. Ya da bağırıp kaçmayı. Onun yerine ağzımdan hiç bilmediğim bir sözcük çıktı.
Kız hızla diğer duvara çarptı. Olayın şaşkınlığını hala üzerimden atamamıştım.Hızla çocuğun kolunu kapıp koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama tek istediğim o kızdan kaçmaktı.Ya da kendi yaptığım şeyden.Ne olduğunu bilmiyordum ama en az ben de o çocuk kadar korkmuştum.
Sonunda çıkmaz bir koridora girdik. Duvara yaslanıp soluklanmayı denedim.Çocuk şaşkınlıkla sordu:
''Neler oluyor böyle?Sen kimsin?'' bunlar özünde çok basit sorulardı ama ben bile bunun cevabını bilmiyordum.
Birden önümüzde iki kişinin belirmesiyle çocuk da ben de çığlık attık.Bunlarda kimdi böyle?Benim 8 yaşındayken oynadığım büyücü oyunundaki karakterlere benziyorlardı.Bir tanesi uzun,ince ve üzerinde yakut rengi bir elbise bulunan bir kadındı,yanında bir büyücü cüppesi ve şapkası giymiş bir adam duruyordu.Kadın üzüntüyle yüzünü buruşturdu.
''Çok geç kalmış.'' dedi adama ''Kız on altı yaşında.''
''Evet,çok istisnai durumlar oldu,kız hazır değildi.''
''Benden mi bahsediyorsunuz?'' Adam ve kadın tam önümde olduğu için ilerleyemiyordum.Korkmaya başlamıştım.
''Evet,senden Adyali.'' dedi adam anlayışla.
Kadın daha sert bir tavırdaydı.''Bizimle gelmelisiniz Bayan Beckett,sizi daha güvende olacağınız bir yere götürmeliyiz.'' Son kelimeyi zorundayız gibi söylemişti.
''Ama..''
''Aileniz durumdan haberdar.''
Bakışlarım yanımdaki çocuğa kaydı.
''Ah,evet,o Mugg...yani insanın başının çağresine bakılıcak.'' Bunu adam söylemişti de rahatlamıştım.Adam çocuğun elinden tuttu ve geldiği hızla kayboldu. Kadın gözlerini bana çevirmişti.
''Şimdi sıra sizde Bayan Beckett.''
Beni kolumdan tuttu ve yavaşça kaybolduk.