Harry Potter RPG
Hoşgeldiniz!

Hogwarts'ın gizemli havasına kapılmak ve yadigarları bulmak için sen de durma!
Üye ol veya Giriş Yap!
Harry Potter RPG
Hoşgeldiniz!

Hogwarts'ın gizemli havasına kapılmak ve yadigarları bulmak için sen de durma!
Üye ol veya Giriş Yap!
Harry Potter RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Okulun içinde üç yadigarlar...Güçlü ve gizemli...Kim kazanacak iyiler mi? kötüler mi?
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Julia Suzan Bottom

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Julia Suzan Bottom Empty
MesajKonu: Julia Suzan Bottom   Julia Suzan Bottom I_icon_minitimePaz Ara. 05, 2010 12:37 pm

[size=9][b]Miskin sabahın aynı uyuşukluğuyla hareket eden güneş, gün doğumunu ertelemek için çırpınırken yanan şafağın kokusuyla irkilen genç kadın kızıl saçlarını umarsız günün başlangıcında savurdu ve oymalı tahtanın kenarlarına tutunarak saten yorganın üzerinden sıyrılmasına izin verdi. Korsesinin başladığı yerde, göğüs kıvrımının hemen kenarına yerleştirdiği kesenin gizlediği kristal şişeyi zarif parmaklarıyla kavrayarak havaya kaldırdı ve düşmesini önemsemiyormuş gibi yere bıraktı. Şişe kadının majik potansiyelini hissederek havalandı, içindeki sarmal ruhun parlaklığını yansıtarak dağıldı aniden. Kristal yüzlerce küçük parçaya ayrılmış, içindeki cimetiere ruhu bilinmez kudretleriyle açığa çıkmıştı. Onu yönetebileceğinden emin, aurasındaki enerjinin sarmal çizgiler halinde bedenine akmasını bekledi. Ruhun bulunduğu katedral yıkılmadan önce, yeteneği sayesinde sembolik ışıltıya hükmedebilmişti. ‘Yol göster bana talihsiz ruh, sonsuz güce sahipken hırsın uğruna göz ardı ettiklerinden bir parça istiyorum sadece.’ Dudakları hafifçe kıpırdarken ellerini cimetiereye uzatmıştı, biraz daha yakın olsalar ruhu tutabilir, ona dokunarak sakladığı yasak yeteneklerin büyük bir bölümünü ele geçirebilirdi. Fakat buna ihtiyaç duymayan Eleanor cimetierenin dört taşın görüntüsünü kazanmasını izledi, az sonra umduğundan fazlasını elde edeceğinden bihaber. Taşlar artık fark edilebilecek kadar sertti, sarmal çizgilerin üzerine yerleşerek kadının etrafında yavaş yavaş dönerken gözlerini kapadı, ironik tebessümünü silmeden. Aciz büyüleriyle basit partilerde eğlenen sihir halkına küçük bir sürprizi vardı. Cimetiere ruhunu çağırmıştı, geçmişin mezarlık baronesi içine girerken histerik titremesiyle dizlerinin üzerine çöktü, engin karanlığın hâkim olduğu gözleriyle ruha karşı koydu istemsizce. Birkaç dakika sonra, şafağın bitimiyle beraber latif peri soyundan gelen cadının yerinde beline kadar uzanan koyu kızıl saçları, kırık gri teni ve keskin mavi gözleriyle ölümün habercisi banshee belirmişti.

Yüzyıllardır küçük ve sakin bir ada olarak bilinen İrlanda’nın büyücü kesimindeki soylu sınıfa görünürdü bansheeler. Elem dolu ağıtlarıyla zamansız gelen ölümün erken yasını tutar, şeffaf bedenlerini tamamen görünmez kıldıklarında adanın en ırak köşesindeki harabeye dönmüş sığınaklarına dönerlerdi. İrlandalı olmasa da onlardan birini görmüştü genç kadın, tıpkı az önce yaptığı tılsım sayesinde görüntüsünü çaldığı mezarlık baronesi gibi hem ürkütücü hem de kırılgan yaratıklardı onlar. Konuşmayı sevmezlerdi, melodik ses tonları hüzünlü şarkılarda duyulurdu yalnızca, aykırı özellikleri diğer perilerin arasından dışlanmalarına neden olduğu için kendi türlerinden olmayan herkese karşı haşindiler. Öfkelerini sindirmişti Eleanor, yıllar önce kaybettiklerini geri verdiğinde dostlukları kazanmayı başarmıştı. Katedraldeki ruhun sırrını bansheeler açıklamıştı, cimetiere kimseye itaat etmez, hala eski gücüne sahip olduğunu düşünerek katedralin loş mahzeninde dışarı çıkarılmayı beklerdi. Onu bulan kişinin kudretli bir vaudun cadısı olacağını bilmeyen cimetiere dönüşüm mührünü harekete geçirmek adına kurban edilmişti. Soluk gri elbisesinin yerinde yeller estiğini gören kadın, antika dolabın hemen yanına yerleştirdiği gümüş aynanın karşısına geçerek kendini süzdü. Üst kısmı orta çağ kıyafetlerinin korseli parçasını andıran, alt kısmı üç katlı kabarık etekten oluşan bir elbise giyiyordu. Bansheeler giyinmezlerdi, bedenleri örten, pulları andıran parlak deri tıpkı perilerin kanatlarındaki emsalsiz birleşim gibi onların ince ve yarı saydam entarisiydi. Cimetierenin coisa feitaya kurban gitmeden önce giydiği kıyafetin üstünde bulunmasından huzursuz olmuştu. Bakışları oval yüzüne çevrildiğinde elmacık kemiklerinden yanağına kadarki kısımda doğal olmayan bir pembelikle karşılaşmıştı. Aynı pembelik kollarının dirsek bölümünden başlayıp omzunun altında biten bölgede de bulunuyordu. İşaretlenmiş olmayı zerre kadar umursamayan cadı donuk gülümseyişini belirginleştirirken, korsenin düğümünü de sıkılaştırdı. Kadınların ne olursa olsun güzel görünmeleri gerektiğine dair inancından vazgeçmiyordu, aptal bir pagan geleneğinden doğan ve çok geçmeden İngiltere’nin de kutlamaya başladığı cadılar bayramına katılırken bile dişiliğini ön plana çıkarmaktan çekinmeyecekti.

O hazırlanırken, dükkânın alt kısmı cadılar bayramında görünüşlerini yüceltecek büyüler arayan büyücü ve cadılarla dolup taşmıştı. Neden önceden araştırmaları gereken şeyleri son ana bıraktıklarını bilmiyordu, yine de hepsini yapmacık olduğunu gizlemeye gerek duymadığı sıcak tebessümüyle geri çevirdi. Obsidian Butterfly’da elbette tür değiştirmek için kullanılan büyüler vardı, ancak uzun zamandır kullanılmadıklarından güvenilirlikleri konusunda rahatsızdı genç kadın. Engin Eza’yı etek kısmının kemeri andıran ikinci katındaki ince parçadan sıyırdı, asasını hafifçe salladıktan sonra kapanan işlemeli siyah perdeleri mühürledi. Pagan eğlence günlerinde dahi, ışıltılı geceliğini üzerine geçirmiş ve sabahın tüm direnişlerine rağmen öne çıkmış kameri fırsat bilerek çalıp çırpmaya devam ediyordu hırsızlar. Duvarlar dükkânın loşluğuyla birlikte açık krem rengine dönüştü, beyaza her yaklaşıldığında kirlenmenin - kirletilmenin daha kolay olduğunu bilen Eleanor asasını ikinci kez sallayarak gece mavisi rengini hâkim kıldı dükkânda. Müşteriler kadının gideceğini anlayıp cam kapının ötesine geçtiklerinde, aklına dükkânı ilk açtığı zamanlar geldi. Buram buram ihtişam kokan dükkâna girmeye çalışıp, koruma büyüsünü aşamadıkları için kapının hizasına geldikleri anda hava fırlayan birçok kişiyi görmüştü. O gün, dükkâna girmiş olan büyücü kesimi de böyle koşuşturmuştu kendilerini dışarı çıkarmak için, arkalarında izlediği panoramik görüntünün aptal temasına dayanamayan kadının kahkahaları arasında. Hatıraların zihninden silinmesiyle birlikte başını salladı, düşüncelerinin toparlanmasını sağlayacakmışçasına. Raflardan birinin üzerine yerleştirdiği kitabı açtı, işaretlenmiş sayfadaki görünmez paragrafı cimetiere gözüyle okudu. Yavaş yavaş parçaları birleşmeye başlayan gerdanlık, huzursuz sükût, alcedonia havada asılı kalan kelimelerin arasında şekillenmişti. Eşsiz takıyı boynuna taktı, aslında bunu yapanın Durante olmasını arzuladığının farkında bile olmadan görünüşünün son eksiğini de tamamladı. Karanlığın çökmesini beklemenin zamanı gelmişti, genç kadının çöktüğü kadife koltukta zamanın akmasını dilemekten başka çaresi kalmamıştı.

Kuzguni siyahlık tüm gökyüzünü kapladığında saatlerdir kıpırdamamış olmasına rağmen teninin örtünmemiş yerlerini sıyırıp geçti kadife kaplama, o anda kendisinden beklenmeyecek esneklikle ayaklarını sert ve soğuk zemine değdirip doğruldu. Son bir haftasını cimetiereyi elde etmeye çalıştığı saatler haricinde cadılar bayramında nerede bulunacağına karar vermeye çalışmakla geçirmişti, tercihi ise Devon’un karanlık evinden yanaydı. Bir gece sürecek pagan eğlencesi için aylarca hazırlık yapan büyücü ve cadılara gerçek cadılar bayramı ruhunu aşılayacağından emindi. Zira kostümlerin arkasına gizlenmektense, gerçek dönüşümüyle tıpkı İrlanda’nın tekinsiz bölgelerinde gizlenen periler gibi ölümün habercisi olma yeteneğini elde etmiş, büyünün etkisini yitireceği ana dek bir banshee olmuştu. Sadece bir gölge halinde geceye karışan silüeti, benzersiz albenisiyle Knorcturn yolunu henüz terk edememiş sihir halkının fısıldayışlarıyla dikkatleri çekmişti. Cisimlenmek istemiyordu, boyut değişiminden kaynaklanan karmaşıklık bedenini sarmalayan yakıcı kaos hissiyle beraber çekilmez hale geliyordu. Mümkün olduğu kadar yürürdü Eleanor, ayaklarının isyan edişine aldırmaz, ulaşmak istediği yere klasik muggle yöntemiyle giderdi. Knockturn yolu ile diagon yolunun kesiştiği caddede yıkık kaldırım üzerinde ilerledi. Öğrencilerin hiçbiri bu yıl kasvetli şatodan dışarı çıkamamış, cadılar bayramını soluk gri tuğlalar arasında kutlamaya mahkûm edilmişti. Gözlerindeki parlaklık, dudaklarındaki ironik kıvrıma uyan yersiz bir acıma duygusunu yansıtırken üzerine dikilmiş bakışlara aldırmadan oldukça dar bir aralıktan döndü. Unutulmuş bir geçide varacaktı yolun sonu, yer altında harcanacak beş dakika onu Devon’un karanlık evinin arka girişine ulaştıracaktı.

Korku hem bedene hem de ruha hükmetmeyi bilen bir duyguydu. Tüm karamsarlığın içinde en fazla etkisini gösterip, anlamsız tepkileri kendi isteği doğrultusunda yönlendirerek iradeyi güçsüz kılıyordu. İşte bulunduğu yerde amaçlananda böyle bir korku yaratmaktı, insanlara iğrendiklerini nefret ettiklerini göstererek onlara unutamayacakları bir gece geçirmekti amaç. Koyu kızıl rengine dönmüş saçlarını omzunun gerisine bıraktı, hayranlıkla karışık hayret duygusunu irileşmiş gözleriyle evin dışını süzerek gösteren cadıları kenara itti, daha iyisini yapabileceklerine inanıp homurdanan büyücülerin arasından sıyrıldı ve kapının tam önünde durdu. Etrafında gözlemlediği her şeye karşı soyutlamıştı kendini, neyle karşılaşırsa karşılaşsın aşağılayıcı tutumlarını sergilemeyi sürdürecekti. Evin duvarlarının gizlediği antika saat uğursuz bir çığlıktan sonra on iki kez daha çırpınmıştı, gıcırdayarak açılan kapının portikoları andıran girişinden çıkan üç ruhu görünce istemsizce kıkırdadı genç kadın. Ruhlar majik eğilimini hissedince titremiş, kadının bedeninin etrafında üç kez dönmüştü tıpkı cimetiere ruhunun birleşimi tamamlamak için yaptığı gibi. ‘Uzaklaşın benden, yüzyıllardır sizi emirleri altına almaya çalışan vaudun cadıları adına sesleniyorum, gidin!’ İlk oyunu etkisiz kılarken arkasındaki kalabalıkta çekilmişti geriye, kadının ölümcül enerjisinin geniş alanına girmemek adına. Taş basamakları ağır ağır çıktı, dengesini yitirip trabzana tutunduğunda bir el onu yukarı çekti. Sima tanıdık gelse de kostüm saklamıştı yüzü, koyu kırmızı dudaklarını aralayıp fısıldadı hafifçe. ‘Teşekkür ederim.’



Godric Hollow da da yayınladım


En son Julia Suzan Bottom tarafından Salı Ara. 07, 2010 4:44 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Julia Suzan Bottom Empty
MesajKonu: Geri: Julia Suzan Bottom   Julia Suzan Bottom I_icon_minitimePaz Ara. 05, 2010 1:51 pm

efendim ne zaman okursunuz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Angela Spike Grencer
Admin ! BD Profesörü ! Hufflepuff Bina Sorumlusu ! Müdür
Admin ! BD Profesörü !  Hufflepuff  Bina Sorumlusu ! Müdür
Angela Spike Grencer


Mesaj Sayısı : 122
Kayıt tarihi : 21/08/10
Yaş : 28

Julia Suzan Bottom Empty
MesajKonu: Geri: Julia Suzan Bottom   Julia Suzan Bottom I_icon_minitimePtsi Ara. 06, 2010 7:51 am

Betimleme:25\23
Renklendirme:10\9
Akıcılık:20\16
Yazım ve noktalama:25\23
Sayfa Düzeni:10\8
Toplam:88

Tebrikler!!!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://yadigarlarrpg.yetkinforum.com
 
Julia Suzan Bottom
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Harry Potter RPG :: Seçim ve Görünüm :: Rp Belirleme-
Buraya geçin: